20 Nisan 2009 Pazartesi

Yol daha ne yapsın...

Dedik ya yolculukta kompartımandan kompartımana geçiyorsunuz. Aynen öyle oldu bu sabah Santiago'da. Kalktığımda oldukça yaşlı bir adamın odaya geldiğini gördüm.Gençlere her yerde rastlanıyor da yaşlı bir backpacker görmek biraz daha zor. Heralde bu kadar genç adam yaşlanmadan şu işi yapıp bitiriyim hırsında kimileri de sevdasında. Artık yolculukta sizi hırs mı yoksa sevda mı yönetir bu tamamen kişiye göre değişir. Hani yol birçok şeyin ilacıdır,çaresidir de artık buna da yapacak birşeyi yoktur .Kimileri öyle gezer ki zannedersiniz geçmiş ve gelecek hırsını yoldan alıyor. Yani yol iş edinmiş kendini de kurban.
Bu yaşlı adam az hırs ve çok sevda arasında geldi bana. Düşünün Avustralyalı bu adam 7 sene önce emekli olmuş ve o günden beri eşi ile birlikte okyanuslara yelken kırmışlar gece gündüz demeden. Adam şimdi denizden gördüğü yerleri karadan görmek için satmış yelkenlisini sırtlamış çantasını geziyor,ama bu sefer tek başına eşi ben bu kadar sıkıntıya-evet kara da yol sıkıntılıdır- gelemem sana güle güle demiş ve David amca da başlamış yolculuğa..Amcama ne zaman bitecek dedim,bitmeyecek dedi...cevaba bak izaya gel Türk gençliği...
yaaa işte böyle sabah sabah Santiago'da David amca ile bi okyanus turu yaptık yelkenliyle oturduğumuz yerden...daha ne olsun sırf bunun için değmez mi bu kadar yola....

10 Nisan 2009 Cuma

Veeee Şili'ye Geçiş....I..)

Tamam merak etmeyin. Daha fazla işkence yok. Şili'ye geçişin sadece birinci Roma'sı var,diğerleri yok...Her geçiş de böyle yaparsak ne geçişler daha doğrusu geçemeyişler biter ne de bu yol biter. Yol iyidir ama bitmesi gereken zamanda da bitmelidir bir dönem tekrar başlamak için başka bir yola çünkü her yol ayrıdır ve daha gidilecek çoook yol vardır..;geçişler de geçilmelidir yeri ve zamanı geldiğinde...yeri ve zamanı geldiğinde..önemlidir bilmek,bilebilmek yeri ve zamanını geçişlerin bir köprüden,bir sınırdan,bir coğrafyadan,bir kentten. İnsan hazır olduğunda geçmelidir geçilmesi gereken tüm sınırlardan ve sınırlarından.
Hazır deyilmişim demek ki geçmek için Mendoza'dan Şili'ye. Her ne kadar kısa sürdüyse de otobüsle geçiş , günler aldı yazarken geçebilmek benim için nedense...
Şili'ye geçtin de ne oldu. Deymiştir umarım bu kadar rakama ve ayak sürümene Şili.Vermiştir umarım ne beklediysen ondan..yok vermedi,bana geçiş gerek,bana sınır gerek,getirin bana Peru'yu da bir anlatıversem nasıl geçmişim Atacamadan Peru'ya dersen senin için yapılacak bir şey yoktur artık. Çaresiz her geçiş bir geçemeyiş olacaktır...

3 Nisan 2009 Cuma

Yolculukta kompartımant'tan kompartımana geçiliyor.

Yolculukta kompartımant'tan kompartımana geçiliyor. Yolculuğun her anı resimseldir,her gün aklınıza nakşedilir gittiğiniz yerler gördüğünüz insanlar. O kadar yer ve o kadar çok insan görürsünüz ki zaman gelir bir yerlerde durursunuz. Yolcu mutlaka durmalıdır bir yerlerde. Yolda olmak için yola çıkan yolcu zamanı geldiğinde yoldan çıkmalıdır. Durmalıdır ki yoldayken göremediklerini görsün,durmalıdır ki akıntıdan kurtulmalıdır,durmalıdır ki hızlı giden Latin Amerikalı esirlerin durup ruhumuz geride kaldı demesi gibi ruhunu unutmasın bir yerlerde. Yorulmak değildir bu durmak ve durulmakdır ve de durdurmaktır. Çünkü ruhsuz bir yerlere gidilemez ya da gidilir ama görülmez. O yüzden gerçek yolcu bilir ne zaman duracağını. Bilmeyeni bileninden çoktur her daim; bilmeyeni için sayıların önemi vardır ne bileyim 3'e geldiğinde durmaz. İlle de 10 yapacak ya koşar da koşar.10'a geldiğinde ruh çok geride kalmıştır çaresiz hiç değişmeden ve değiştirmeden bitirir yolda(yolunda) olduğunu zannettiği ama olmadığı yolu...

15 Mart 2009 Pazar

Mendoza'nın en çok Şili'ye girişini sevdim...V

Vazgeçtim geri dönüyorum Mendoza'ya. Şili'yi bırakıyorum başka bahara.
Hem uzata uzata 5'e kadar getir hem de yok de girişini sevdim tekrar geri dönüyorum..adamı asarlar. Rocky,Rambo serisi'nin devamı bile bu kadar acı veremez heralde girişten dönülse bunca yoldan ve yazıdan sonra.
Ne kötü ettim de sordum Santiago'lu Maria ablaya hangisi daha güzel diye.
Hem ne yapacaksın ki daha güzeli,en güzeli veya daha büyüğü,en büyüğü;aradığın sakın daha doyumsuzu, ve en doyumsuzu olmasın farketmeden.
Bu geçişi neden sevdiğimi anlatan iki aklı başında kelime söylemeye çalışayım da kapansın bu konu daha fazla büyümeden yoksa Roma rakamlarının sonu gelmeyecek ama sabrın sonu gelebilir.
Saat sabahın 6'sı hava yavaş yavaş ağarmakta,hiç acelesi yok havanın-büyük işler hep bir sükunetle gerçekleşir tabiatta-acele hep bizde-..doğa büyuk bir sükunet ve tevazu ile uyanmakta-böyle söyletiyor yol ne yapayım- Doğa'nın sureti sükunetse aslı tevazudur.
Uyku ile uyanıklık arasında gidip gelmekteyim. Sonra birden dağlar çıkmaya başladı her yerden yol ilerledikçe. Buralara gelene kadar çok yükseklere çıkmışız, bunu sınırdan geçtikten sonra neredeyse hiç bitmeyen aşağıya giden yoldan anlıyorsunuz. Arjantin'de de bir çok dağ var ama Dağ ve özellikle And dağları sana nereyi hatırlatır deseler Şili derim. Şili'nin kendisi dağdır. Tüm haritasını dağ,And dağları şekillendirmiştir. And dağları ayırır onu diğer ülkelerden, Bolivya'yı kıyısız bırakmıştır,hiç deniz kıyısı olmayan iki ülkeden biridir-diğeri Paraguay-Güney'in Amerikasın'da. Bolivya sırf bu yüzden gezilmeyi hakeder;mazlumdur,fakirdir,para olmadığı için kıta'nın en az bozulmuş ülkesidir nazarda. Daha sonra öğrenilecektir ki; Hristiyanlığında en az etkileyebildiği ülkedir,tesadüfe bak,para yok,misyonerlik yok.

Belki şehirden doğaya çıkmak etkiledi beni,belki bir ülkeden başka bir ülkeye geçmek,belki düz ovalardan,platolardan sonra engin dağlar görmek,belki uyku ile uyanıklık arası geçmek bir coğrafyadan başka bir coğrafyaya,belki uykulu olmak bir coğrafyada ve uyanık olmak diğerinde;kapkaranlık geceydi bir yer bırakıldığında ve tan ağarmaktaydı ağır ağır ,yani peri zamanı,yani masal zamanı,yani mucize zamanında başka bir yer çıktı karşıma. Belki sadece bir sınırdan geçmektir bu kadar uzatan bu geçişi ya da geçemeyişi...Geçiş ya da geçemeyiş ikisi de aynı oluyor çıkılırsa yola bir kere...

10 Mart 2009 Salı

Mendoza'nın en çok Şili'ye girişini sevdim...IV

Mendoza'dan Şili'ye geçmek için gece otobüsünü aldım.Daha sonra niye sabah otobüsüne binmedim diye içimden geçirmedim değil.Kaçırmak istemiyor insan bir an bile manzara buralarda, tekrardan gelinse bile kıtaya çok büyük ihtimalle şu an geçilen yollar bir daha geçilmeyecek..acaba nedeni bu mudur?tüm gidilen yerlerin bu kadar güzel olması,bir daha dönülemeyecek olunması mı bu kadar şaşırtıyor beni;peki diğer taraftan çoğumuzu hiç etkilemeyen her zaman gittiğimiz yol ya da manzara hep gidilen ve hep gidilecek olmasının bilinirliliği mi bizi kayıtsız ve bir ölçüde tatminsiz yapan?....
Karanlık çökünce daha zor oluyor doğal olarak zamanın ve yolun ilerlemesi,size pek uykudan fazla bir şey bırakmıyor gece alınan yol.Altı üstü 6-7 saatlik yol.Sabah 5 gibi Şili kapısına dayanıyoruz.Her sınır kapısının ister istemez bir gerginliği oluyor,ama hiç bir sorun yok,paşa paşa geçiyoruz sınırdan.Yanımdaki Santiago'lu kadın yardım ediyor gümrükde,hoş etmesine de pek gerek yok,Ushuai'dan Calafet'e giderken iki defa Şili'ye girip çıktık,tuhaflıklar bölgesi Patagonya'da başka bir tuhaflık iki defa hem Arjantin hem Şili yapıyorsunuz,öyle bir toprak paylaşımı yapmışlar ki olsa olsa bu Patagonya'da olur diyorsunuz.
Yanımda oturan kadın'ın eşi Mendoza'da çalışıyor,çocukları Santiago'da okuyor,kadın iki arada mekik dokuyor.Neresi daha güzel diyorum?Mendoza diyor..'Tühh' yine ve yeniden bir yerin güzelliği ondan ayrıldıktan sonra geldi...Hep öyle oluyor bir yerin güzelliği ayrılırken artıyor,o yüzden ayrılıklar hep hüzünlü...yaşanılanlar geliyor akla,yaşanılacaklar geliyor;güzellikleri kalıyor akılda sadece,kötü anı varsa o bile iyiye ve güzele doğru meyeyliyor... ahh şunu da yapsaydım,şuraya tekrar gitseydim,hele bir de dost,aile,sevgili varsa bırakılan,yandınız,yandık...keşkeler sıralanmaya başlar teker teker..bunun fazla bir çaresi de yoktur hani..her ayrılıkta çekilecektir ızdırap ve her dönüşte alınacaktır intikamı ızdırabın...
Mendoza'dan Şili'ye geçmek mi yoksa bir türlü geçememek mi yazdırıyor bunları bilmiyorum...geçememek ise hiç geçesim gelmiyor...

8 Mart 2009 Pazar

Mendoza'nın en çok Şili'ye girişini sevdim...III

Biliyorum yazılan yerler gidilen yerlere bir türlü yetişemedi.Bu hızla yetişecek gibi de görünmüyor.Yazmak başlı başına bir olay;'ortam' gerekli,'an' gerekli,'araç' gerekli en önemlisi de 'kendiniz' gereklisiniz.Biri olsa diğeri olmuyor,ikisi olsa üçüncüsü olmuyor.Hepsi oldu derken bir bakıyorsunuz kaçırıvermişsiniz gene birini.Netice de zor işmiş şu iş.Olmayınca da ; varılan yere hiçbir zaman varamıyor yazı..nefesi yetmiyor garibin.. peki yettirenlere ne demeli?..bravo..
Her gün bir yerden bir yere göçerken,her gün görülenler görülemeyenlerden az iken,sen tut yazacağım diye görülemeyenleri daha da arttır..olacak iş değil...olmadı da zaten görülemeyenleri görünür kıldım bir ölçüde..sözün özü mümkün olduğunca görmeye harcadım birşeyler yazmaya harcayabileceğim zamanı...iyi mi oldu acaba..?
şu ikilem her zaman vardır;yazmak mı yaşamak mı?..kaymaklısı her ikisi birden..ama beraberliği biraz zor,birisi hep ağır basar...sıkı soru geliyor...;yarına kalacak cümleler mi isteriz yoksa bugün yaşanıp bitecek an'lar mı?...

...Şili'ye geçiş kaldı IV'e...))...bi geçemedik şu Şili'ye...söz geçiyorum az sonra...

4 Mart 2009 Çarşamba

Mendoza'nın en çok Şili'ye girişini sevdim...II

Hep böyle oluyor başlıklara sadık kalamıyorum bir türlü.Başlık bir şey, anlatılanlar bin şey oluyor-en azından bana- çoğu kez.Hani ne oldu Şili'ye girişe,beklerken senden düzgün ve aklı başında cümleler nasıl girilir,saat kaçtır,açmısındır,tokmusundur,toksan ne yedin nasıl yedin;aaaa bir de bağla şunu paraya da bilelim ne gitmiş,ölçelim biçelim,tartalım sonra bir de tersten;tartalım,biçelim,ölçelim;biraz hesap yapalım demezler mi ya!!!
ben yine uzaklaşırken başlıktan diyorum ki hesapsız çıkılmaz yola,amma velakin yolda hesap yapılmaz,hesap yapılırsa yol olmaz...o yüzden beklemeyin benden günü kurtaracak hesaplar,kitaplar...onun yerine kurtarın kendinizi günlük hesap kitaplardan...çıkın bir yolculuğa uzaklarda veyahut yakınlarda..ikisi de aynı olacaktır bir kere çıkıldıktan sonra hesapsız...

Kaldı gene başlık III'e...))

23 Şubat 2009 Pazartesi

Mendoza'nın en çok Şili'ye girişini sevdim...

Mendoza her Arjantin yerleşimi gibi yeme,içme,gezme,eğlenme ve siestaya adamış kendini.İndependencia parkının hemen yanındaki hostel kaldığım en saçma hostellerden biriydi;ufacık odada 3 katlı ranza sistemi. En üstteki ranzada yatan sabah kalktığında tekrar yatması bir olur unutursa tavanın kafasının hemen üstünde olduğunu .Hep güzel şeylerden bahsetmek olmuyor,hoş güzel yapmak da sizin elinizde yaa...yolumuz sıkıntı ve yokluk olmaksızın yol olmaz ki. Zaten bu sıkıntı ve yokluktur ve hadi bir de bilinmezliği ekleyelim,çoğumuzu engelleyen böyle bir sofradan.Sofraların en güzeli.Yiyecekleri yavan ve tatsız da olabilir hani ama başlı başına bir şölendir o sofrada oturabilmek.Sıkıntı ve yokluğa gelince;bunlarla da olmuyor bunlarsız da olmuyor.Ama bir o kadar da ilginçdir ;sıkıntı ve coşku,yokluk ve varlık,bilinmezlik ve bilinirlik o kadar çabuk değişir,yerlerini birbirlerine bırakırlar ki,anlamazsınız hangisi hangisi olmuş bu yolculukta. Bak şu yolun yaptığına bana ve okuyana,Mendoza'yı anlatacakken güzel güzel sıkıntıya soktu sizi;gene saçmalamaya başladı bu çocuk diye.Ben de ise Şu Mendoza'dan Şili'ye geçişimi nasıl anlatsam sıkıntısı iki cümle sonra coşku duymama neden oldu....ne kadar kolaydır sıkıntıdan kurtulmak yolculukta,ahh bir bilseniz...

20 Şubat 2009 Cuma

insan...

Herkes kendini bir şeylere savuruyor,atıyor..dağlara,tepelere,göllere...

çok olmuştur en sona kaldığım hostellerde tek başıma..olmuştur benim de kendiğimi attığım dağlar,tepeler,göller,nehirler ama hiç olmamaştır bir an bile vazgeçtiğim insandan...

anlamak ve anlaşılmak..

Arjantin'de nereye gitseniz laf lafı açıyor..Mendoza da Plaza Independencia meydanına yakın bir yerde yemek yedikten sonra biraz dolaşayım dedim.Pasajlardan birine girdim.Kameraya askılık almak için bir dükkan buldum.Artık birisi de kötü davransın,laf lafı açmasın,işimi bitirip çıkayım modundayım;fakat ne mümkün.Yarım saat boyunca adam anlattı ben dinledim,çok azını anladım dediklerinin. Düşünün sanki adamın karşısında 40 yıllık Mendozalı var,adam anlattıkça anlatıyor.Bir ara adam anlamadığımı biliyor ama yine de anlatmak istiyor gibi geldi. O yarım saat içinde ne ben ne de adam umursadı anlamayı ve anlaşılmayı o konuştu ben dinledim. Sonuçta her yerde insan maalesef insan değil.


14 Şubat 2009 Cumartesi

Arjantinli-Türk

Arjantin'de insanlar mutlular en azından öyle gözüküyorlar.Otobüs şoförü her binene iyi günler diyor içten bir şekilde.Bu kadar kibarlığa alışık değilsiniz ya rahatsız bile edebilir sizi.Zaman geldi, yaa biri de kötü davransın da ayağım yere bassın,kendime geleyim bile dedim.Çok ama çok hırpalanmışız,hırpalanayoruz maalesef yurdumuzda....
.... Acaba onca tarih onca kültür,onca katman ağır mı geliyor bize, kaldıramıyor muyuz tüm bu ihtişamı...?..niye insanlarımız dünyayı birbirlerine zehir ediyorlar?..hemen hemen hiçbir tarihleri yok,neredeyse tüm bayrakları yırtık özellikle patagonya'da- İngiltere'ye karşı Falkland 'da alınmış büyük bir yara ve onur kaybı var; bir Hititleri,bir Troyaları yok..ama nasıl oluyor da insanlar hadi canım sen de bu kadar da olmaz diyecek kadar saygılı...?.ne yaptım ettim gene bağladım yurda işte.......Yolculuk yurda bağlanmıyorsa yolculuk değildir....

11 Şubat 2009 Çarşamba

Ruta 40-Alınamamış Yola Övgü...

Buralara gelecekler varsa günün birinde;Ruta 40 ismini yazsınlar akılları'nın bir kenarına;neredeyse Patagonya'nın kendisi kadar ünlü bir yol.Bilmiyordum gelmeden önce böyle bir yol oduğunu,bilmiyordum buraların bu kadar birbirlerinden uzak olduğunu ve yine bilmiyordum Patagonya'da yolların her diğer yolda olmadığı gibi bir yerlere götürmediğini sizi.Evet buradaki yol bir yerlere götürmüyor,hep yoldaymış gibi hissediyorsunuz.Hep yolda olmak,hep yolda kalmak...Ruta 3 alındı Ruta 40 yerine,aradaki 37 fark yazdırıyor bunları bana.Alınamamış olduğu için de hep hatırlanacak övgü ve gıpta ile...

El Calafet


El Calafet oldukça küçük bir yer.Yazın başlamasıyla kasaba dolup taşıyor.Burayı bu kadar ünlü yapan Perito Morena buzulu ve El Chalten denilen yerde bulunan ünlü Fitz Roy dağı.Burası bir anlamda Arjantin'in trekking merkezi.Ülke o kadar geniş ve doğası o kadar değişken ki,tek bir yere trekking merkezi demek bile yanlış.Ülkede her gidilen yerde bir trekking alanı var.
El Calafet'e gece 11 civarı vardım.32 saatlik yol'u çektikten sonra insan kendini bir an önce yatağa atmak istiyor.Buraya geldiğimde rezervasyonum yoktu,şansa bıraktım biraz.Tahmin ettiğim gibi terminalde hosteline götürmek isteyen biri vardı.Bahtımıza kötü bir yer çıktı.Ertesi sabah ilk iş kendime bir hostel buldum.Şansıma daha yeni açılmış Nakel Hupi hosteli düştü.Buraya kadar anlatılanlar gördüğünüz gibi abur cubur şeyler,( her gezgin kendi hikayesini yazıyor işte...)Gelelim esas konumuza;Perito Morena buzuluna yaklaştığınızda Aman Allahım diyorsunuz,yaklaştıkça şaşkınlığınız artıyor.Yaşayan,nefes alan size bakan,size ses veren devasa bir organizma var karşınızda.Glacier denilen buzul kütlesiyle,seyretmek için yapılan teraslarda karşılaştığınızda diyecek söz bulamıyorsunuz.Doğa tüm ihtişamı ile karşınızda gözlerinizin içine bakıyor.Diyebilirim ki saatlerce kıpırdamadan bakabilirsiniz bu kütleye.İki gölü ayıran buzul kütlesinin tam önünde dururken sonu nerede diye hiç sormayın çünkü göz yetmiyor nerede bittiğini görmeye.Bu kütleyi bu kadar ünlü yapan başka bir şey de tam önünüzde büyük gürültüler çıkararak parçalanıp sulara gömülmesi.Global ısınmanın sonuçlarını kanıtlar gibi.Büyük parçalar bağıra bağıra sulara gömülüyor.Daha da ilginci buzulun tam bittiği yerde doğa yaşamaya devam ediyor. Buzulların etrafında bitki örtüsü göremezsiniz,kendisinden başkasının yaşamasına izin vermez dondurucu soğuk,acımasızdır.Bazı İnsanları da Antartika'ya çeken de bu zaten.Size Hoş geldin demez,sizi buyur etmez.Buyur etmedikçe de cazibesi artar. Moreno buzulu'nun başladığı yerde,ya da bittiği yerde yeşil bitki örtüsü inadına yaşamayı sürdürür.

Patagonya'da yollar hiç bitmiyor...

Aynı türkü'de olduğu gibi''gidiyorum gündüz gece'' ne yol bitiyor ne de manzara değişiyor.Saatlerce değil onlarca saat manzara değişmiyor Patagonya'da. Patagonyayı Patagonya yapan tam da bu zaten. Uçsuz bucaksızlık,hiç bir şeye varamama,hep isteriz ya kısa zamanda bir yerlere varalım,fazla uğraşmayalım,nereye gittiğimizi ne kadar da varacağımızı bilelim,ayaklarımız yere bassın,emin ve güvende olalım bilerek ya da bildiğimizi sanarak.Buraları gezerken insan biraz anlıyor'' ne kadar bildiğini sandığını''. ..
İnsan tek bir resmin,tek bir ismin arkasında rahatlıkla yıllarını tüketebilir. Tek bir resim,tek bir resim bir çok şeyden vazgeçirebilir sizi.Buralarda o kadar çok resim ve o kadar çok isim var ki arkasından gidilecek. Daha önce bahsettiğim şiirsel isimler listesine rahatlıkla girebilir Patagonya ;Ne kadar çok bilinmezlik,ne kadar çok resim var içinde....
Hem saatlerce değişmeyecek manzara hem de o kadar çok resim olacak içinde nasıl??!..ne bileyim işte,Bariloche'deki Nahuel Huapi gölüne bakarken bunlar geldi ben de yazdım...

3 Şubat 2009 Salı

Patagonya'da ''Mucize''

Kader takibe devam ediyor!!!
Bizim kullandığımız anlamı ile Patagonya hayali , gerçeküstü yerdir. ''Burası Patagonya mı kardeşim''!! nidasını duymuşuzdur. Evet Patagonya diye bir yer var; Arjantin ve Şili'nin kabaca güneyini kaplayan ve bir anlamda bizim lügatımızı doğrular nitelikte gerçeküstü bir bölge. Nasıl mı?. Bunu anlatmadan önce başlıktaki mucize ve kader'e geri dönelim.
Şair demiş ya, nereye gidersen git yaşadığın şehir seni takip eder diye. Sadece şehir değil,bir çok şey takipte...; El Calafete'denilen yerde ikinci gün saçlarımı kestirmek için bir berbere girdim.15 dakika bekledikten sonra dükkanda çalışan orta yaşlı iki kadından biri saçımı kesmeye başladı.o sırada çalmaya başlayan müzik tanıdık geldi. Ama yok dedim daha neler;''Burası Patagonya'mı Kardeşim''?
Biraz dikkatli dinlediğimde ağır arabesk tarzındaki ''Belalıyım Ben'' sözlerini rahatlıkla duyabildim.
Düşünün halimi artık.Berber bayan'ın oğlunun hoşuna gidiyormuş dünya müzikleri ve o doldurmuş. İlginç olan Türkçe müziğin devamı gelmedi başka çeşit müziklere geçti. ''Belalıyım ben''
tam o anda ve o tam o yerde çaldı. Ben de o çaldığında tam o yerde ve tam o an daydım.....Susuz suyu ararken su da onu arar. Rumi....
Bütün bunların bir ''Mucize'' olduğunu düşünürken. Tezgahtaki jöle ve saç sprey markası ne olsa beğenirsiniz..; ''Mucize''....Arjantin yapımı ama ismi mucize....evet atılır da bu kadar atılmaz be kardeşim,Türk filmlerini geçtin diyenlere de fotoğrafını geçiyorum...
Şarkıyı söyleyen galiba Müslüm Baba idi...

27 Ocak 2009 Salı

Otobüs'te 32 saat ne yapılır?...

Ushuaia-El Calafet'e arası tam 32 saat aldı.Ben de nasıl katlandığımı hala bilmiyorum. Ama kıta'da uçmuyorsanız tüm yollar en az 20 saat. Zaten artık 20 saatler çerez geliyor. Başlığın cevabına gelince;Tam bir boşluk duygusu derim.32 saat aval aval bakınmak. Bu kadar saat hiçbir şey düşünemezsiniz,düşününce yorulursunuz ;hiç bir şey düşünmemek en iyi düşüncedir buralarda. Sadece yollar için değil neredeyse tüm kıta için söylenebilecek birşeydir;fazla takma yapabilirsen hiç takma,herşeyi oluruna bırak. Sihirli sözcük ''tranquilo'' sakin ol,rahatla,yırtınma,her şey olacağına varır,her şeyi değiştirmeye çalışma,az da olsa matemetiksel düşünceden uzak dur. Eksiklikleri tolere et. Eee kardeşim ben bu kadarına gelemem,bilmem lazım herşeyi dersen ne olur?;Azap çekersin... (yolun sonu bu iki resme götürür sizi.....hiç de fena değilmiş!!!)
Her şeyi unutalım mı yani?;aslında ne herşeyi unutmak ne de hatırlamak arası,ne tümden boş vermek ne de boş vermeme arası..çok mu tuhaf oldu?? Patagonya'nın bir anlamı da tuhaflık değil mi?
32 saatlik yol alınacak yolların sadece birisi. Peki nasıl bir yol olduğu önemli mi???..veya yolda ne görüldüğü?Sizin yolda ne gördüğünüz önemli...ben bu yazdıklarımı gördüm.....

23 Ocak 2009 Cuma

ve yola çıkış....

İlginçtir gerçek yol Ushauai'da başladı benim için.Ushuaia'ya gelene kadar hep uçak yolculuğu idi.Uçak yolculuğu bir havaalanından diğerine yapılandır. Aradakiler yok sayılır. Bir konfordan diğer konfora .Göz aç kapat oradasın,her ne kadar bu kıtada havayolu bile saatler alırken düşünün yerde yapılan yolculuklar ne kadar sürer.Ushuaia'daki son gün tam 3 yolcu gemisi vardı ve o küçük kasaba doldu taştı , gitme zamanım gelmişti. Sabah saat 4'de kalktım.5'te otobüs hareket etti. Tan yeri henüz ağırmaktaydı,kıta'nın ucu kar kaplı tepeleri, Beagle Kanalı ve bulutlar arasında arada bir görülen güneşi ile hoşçakal demekte idi.-ya da bana öyle geldi-.Yolculuk bize istediğimizin gelmesidir...yoksa niye çıkılır ki??
Rio Grande denilen yerde son dakika kararıyla,Punta Arenas biletimi Rio Gallegos'a çevirdim,oradan El Calafet'e gitmek için. Çünkü daha Şili,Bolivya,Peru ve Brezilya var ve kıta çok büyük ,yollar alabildiğine. Rio Gallegos'a kadar giden yol kötü daha sonra zaten 4 saat kalıyor El Calafet'e,otobüs ve yol oldukça iyi idi. İki saat terminal'de beklemek dahil 20 saat sonra El Calafet'e vardım.
Kıta'nın en ucundan yol başladı benim için;biraz ters gibi,yolların bir anlamda bittiği yerden başlıyor yolculuk... bu anlamı ve içinde sakladığı tüm anlamları ile...yolculuk nereye ve kime sorusu'nun cevabı daha önce verilmişti...?!!

18 Ocak 2009 Pazar

...yine ''El Turko''...

Kıta da nereye giderseniz gidin bu kader sizi takip ediyor....
Kanal turunu yapacak tekne'nin üst katında 6 kişilik boş yer bulup oturdum. On dakika geçmedi 4 kişilik Arjantin'li bir aile geldi. Biraz sonra sohbet başladığında benim Türk olduğumu öğrendiklerinde neredeyse yerlerinden zıpladılar. Bilemiyorum bizlerin yurtdışında böyle karşılandığı kaç yer var?;belki işin sırrı uzaklardadır; İki yüzlü Avrupa'dan sonra buraları tam bir şok etkisi yaratıyor. Şüphesiz Avrupa'nın hepsi kötü,Güney Amerika'nın hepsi iyi değil ama özellikle ''El Turko'' ların kaderi bu kadar mı takip edebilir sizi. Kadın'nın büyük babası El Turko imiş,tam olarak emin değil hangi ülkeden geldiğinden ama bir zamanların Osmanlı'sından olduğu kesin. İsminin Hasan el-Ali gibi bir şey olduğunu,o zaman buraya gelen Osmanlı tebasının isimlerinin İspanyollaştırıldığını ve kimliklerinin gün geçtikçe silindiğinden bahsetti. Kadın sadece İspanyolca bildiği için çocukları İngilizceye çevirdi.
İnsan etkilenmeden duramıyor düşünün kadının ilk sorusu Tespih'teki 33 sayısı idi.Daha önce bir Pakistanlı'ya yazdırmışlar; 33*3=99...Allahuekber,Elhamdülillah,Estağfrullah diye;bana nasıl okunduğunu ve anlamlarını sordular....Patagonya denilen yerde Beagle Kanalı'nda Arjantinli bir aile ve bir Türk..;bizim oraların nefesi buralarda yankılandı desek çok mu yoksa az mı olur acep...?!!!

15 Ocak 2009 Perşembe

Beagle Kanalı

Buraya geldiğinizde olmazsa olmaz turlardan biri de Kanal turu. Darwin'in Beagle gemisiyle geçişinden sonra bu adla anılmış. Kanal Atlantik ile Pasifik okyanusunu birbirine kavuşturuyor.Kanal boyunca giderken sağ taraf Şili toprakları sol taraf ise Arjantin'e bağlı Ateş toprakları ''Tierra del Fueaga''.Söylendiğine göre Macellan buralardan geçereken kıyıda yerlilerin yaktığı ateşlerden dolayı bu ismi koymuş.Ateş Toprakları ama hava yaz başlamasına rağmen soğuk.Yolculuk boyunca taşınan mont'ta burada değerini buluyor.Aksi halde sırtımda büyük yük..eee ne de olsa kaplumbağa misali evimiz sırtımızda...Ateş toprakları Antartika'ya en yakın yer,yani buraların sıcakla ateşle pek bir ilgisi yok. Beagle Kanalı ama özellikle ucundaki Horn Burnu Yelkenciler için çok önemli bir zirve,bir psikolojik sınır.Buradaki güzergahlardan birinin adı;''Ölü Adamın Yolu'' düşünün artık zorluğunu.(gelecek zaman bakarız!!!))Biz yelken yapmıyoruz-keşke yapsak- ve Horn Burnu bizim tur yapacağımız Beagle Kanalı'nın sonunda,yani sorun yok. 6 saatlik tur boyunca sanki adalara turistler için konulmuş gibi gözüken deniz arslanları ve penguenleri gördük,bir de tabi meşhur Fener'i .Başımız göğe mi erdi peki?))).yoo..görülen yerlerden çok Kanal boyunca yapılan yolculuk etkiledi beni. Gitme hali gidilen yerden daha mı güzel acaba......

11 Ocak 2009 Pazar

''Dünya'nın En Ucundan...?!''




Ushuaia'da ikinci gün...buraya gelmek nispeten kolay ama buradan çıkmak biraz problemli,rahatlıkla 10 gün zorunlu olarak kalabilirsiniz...tamam güzel yer ama 10 gün biraz fazla,burası bir bakıma geldim,gördüm,dokundum yeri...geldiğim gibi bilet aldım,o da Pazartesiye.
İnsan kıtada ilk buraya gelse herhangi bir İsviçre kasabasına geldiğini sanır. Fazlasıyla turistik,her dil var...nedense en çok İspanyolca konuşulduğunda rahatlıyorum, az anlasam da...Etrafta İngilizce konuşulduğunda rahatsız bile olabiliyorum. Galiba ne kadar uzak olursan bildiğin şeylere o kadar iyi. Yolculuk biraz da kaybolma değilse nedir?!!!Kaybol ki bulabilesin...vay bee..
Buradaki herşey Kayserili Arjantinliler tarafından paraya çevrilmiş. Dünya'nın sonun'daki müze,Dünya'nın sonuna giden Tren,Dünya'nın sonun'daki Fener ve her yerde yazan Dünya'nın sonu işaretleri gibi;ama aslında işin rengi başka;Ushuaia'dan daha güneyde olan bir şehir daha var;Puerto Williams,Şili sınırındaki bu kasaba heralde keyfini bozmak istememiş gelecek olan Turistlerle.O yüzden sadece bir hotel varmış ve düzgün yol yapmamışlar akına uğramamak için.(anlatılanların yalancısıyım).Turların Dünya'nın sonun'daki Fener diye götürdükleri de aslında 1 günlük turlar için Turistlere çok uzak kalan -yaklaşık 200 mil- Staten Island denilen yerde. ne gam alan mutlu veren mutlu...
Dün Montial Glacier dağı denilen şehrin kuşbakışı görüldüğü yere gittim. Fotoğraflarını ekliyorum.


8 Ocak 2009 Perşembe

nerede kalmıştık...



Nerede kalmıştık....
zaman dediğin nedir ki?göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor...yolculuk başlayalı neredeyse bir buçuk ay oluyor...ahh şu yolculuk bir başlasa da gitsek diyorduk,şimdi son hızla ilerliyor zaman ahh biraz daha zaman olsa da şurayı da burayı da görsek diyoruz...blog'u okuyan eee kardeşim caracas dan başka ne gördün der onca yazıdan sonra...ya da hani bu güney amerika turuydu,güney amerika'nın sadece kuzey turundan başka bir şey okumadık diyebilir...yolculuğun ikinci bölümü şimdi başlıyor...bu sefer kıtanın en güneyinden,ya da popüler ismi ile 'al fin del mundo' yani dünya'nın sonundan (tabii güney kıtası'nın) Ushuia 'dan ses veriyorum...
1 haftadır gezege'nin en güzel yerlerinden biri olan Buenos Aires deydik.Kimi kentlerin adında vardır bir sihir,anlatılması zor olan,o adı duyduğunuz da sizde birşeylerin kıpırdadığı,gerçeküstü,bir ilüzyon...Havana,Rio,bir bakıma New York,Venedik,hemen hemen tüm Ortadoğu şehirleri-çoğunda savaş hala sürse de- (neden sorusu'nun cevabı ise ''ışık doğudan yükseldiği'' için desem!!!) ...söylemeye gerek yok İstanbul tüm hoyratlığına rağmen ilk gelir...işte Buenos Aires de sadece ismi ile bile bir sihirdir.Kent sadece ismi ile değil kendisi ile de çok farklı.Hiç düşündünüz mü 19. ve 20.yüzyıl'daki o milliyetçilik akımları osmanlıyı tarumar etmese ve bugün yine de az da olsa özellikle İstiklal caddesi boyunca gördüğümüz neo-klasik,barok apartmanlar kentin şimdiki ruhsuz,insanı yoran ona saygı göstermeyen binalarının yerini alsaydı nasıl gözükürdü İstanbul.(istanbul'un çok boyutu var;tarihi yarım ada,hemen hemen hiç kalmayan türk evleri konu dışı) Bunun cevabı Buenos Aires olmalı.Burası bir bakıma İstanbul'un devamı gibi.İstanbul'da yarım bırakılmış şeyler burada tamamlanmış.Kent dünya savaşlarından kaçanların sığınağı olmuş.Osmanlı sona ererken,özellikle Ortadoğu dan ve Kuzey Afrika dan kaçanlar ''El Turko'' olarak tanımlanmış.Venezuella'nın en uzak noktasında bile 'El Turko'' lara rastlamak mümkün.Bu kadar uzaklarda geçmişinle ilgili bir şeylerle karşılaşmak nasıl bir duygu anlatması zor.Buraya uyan lafı Cemal Süreyya söylemiş ya; İnsan 30 sene Marmara'ya bakarak çıkaramayacağı gerçeği(artık o neyse) Okyanus'a 5 dakika bakmakla çıkarırmış. İnsan bu kadar uzaklarda daha iyi anlıyor ne kadar derin bir kültürün çocukları olduğunu.
İstanbul'u en iyi anlatan sözcüklerden biri de melankolik olduğudur.Buenos Aires de öyle her şeyiyle melankolik.İstanbul yara bere doludur,geçmişin ihtişamı bugünün ihaneti üzerinde parlar.Buenos Aires de yara bere içinde. Geçmişin her biri sanat eseri olan binaları artık pek onarılmıyor veya onarılamıyor.En önemli faklardan biri insanlar çok mutlu gözüküyorlar burada. Eğlenmeyi çok iyi biliyorlar. Tango diyebilirim ki hiç çıkmıyor hayatlarından.

1 Ocak 2009 Perşembe